S
FAKÜLTEMİZDE KÛTÜ’L-AMÂRE ZAFERİ KONUŞULDU
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk tarihinin büyük zaferlerinden biri olan Kûtü’l-Amâre Zaferini anmak üzere “107. Yılında Kûtü’l-Amâre Zaferi” programı düzenledi. Çevrim içi olarak düzenlenen programın konuğu, konu ile ilgili çalışmaları olan Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Vahdettin Engin’di.
Program, Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Topaloğlu’nun selamlama konuşmasıyla başladı. Prof. Dr. Yüksel Topaloğlu konuşmasında çok az bilinmekle birlikte Kûtü’l-Amâre’nin Birinci Dünya Savaşını etkileyen, Orta Doğu’da her zaman hesapları ve emelleri olan İngilizlerin oyununu bozan ve onları dize getiren büyük bir muharebe ve zafer olduğunu söyledi.
Varlığın muhafazası, iman ve ideal mücadelesi…
Kûtü’l-Amâre’nin önemini belirterek sözlerine başlayan Prof. Dr. Vahdettin Engin, I. Dünya Savaşı sürecinde İrak’ın ve Kûtü’l-Amâre çevresinin İngilizlerin ele geçirmek istedikleri ilk hedeflerinden biri olduğunu ve bu maksatla Irak Cephesini açtıklarını belirtti. Bunun sebebi, bu coğrafyanın hem ticaret yolları hem de petrol vb. gibi yer altı kaynakları bakımından zengin ve önemli olmasıdır: “Irak bölgesinde de Basra’da da Bağdat’ta da Musul’da da ciddi petrol yatakları var. İkinci Abdülhamit petrol gerçeğini keşfettiği zaman öncelikle haritalar yaptırır, mühendislere petrol haritaları çıkarttırır. Üç ayrı tarihte bu haritalarda yer alan petrol bölgelerini Hazine-i Hassanın zilliyetine geçirir. Bunun sebebi şudur. O dönemki Osmanlı teknolojisi petrol çıkarmaya yeterli olmaz. Dolayısıyla bu anlamda mevcut teknolojisi olan ülkelerle beraber hareket etmek zorundadır. İngilizler burada kendi teknolojisini kullanarak petrol çıkarma işinde Osmanlı Devleti’yle iş birliğine hiç yanaşmazlar, çünkü onları tamamen ele geçirmeyi hedeflemektedirler. Irak cephesini açma sebebi de budur, petrol cephelerini ele geçirmek...”
Prof. Dr. Vahdettin Engin, İngilizlerin bu petrol yataklarını ve ticaret yollarını ele geçirmek ve kontrol etmek için Irak Cephesini açtıklarını, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu elverişsiz şartlar dolayısıyla da bu amaca kolayca ulaşacakları zannında olduklarını; ancak onların her zaman olduğu gibi Türk milletinin kendi varlığını koruma azmi ve gücünü bu cephede de hesaba katmadıklarını ifade etti ve bunu Atatürk’ün 19 Mayıs sürecinde söylediği şu sözü ile ortaya koydu: “Onlar bir gerçekliği hesap edememişlerdi. Atatürk, Samsun yolculuğuna çıkarken 16 Mayıs 1919’da Bandırma vapuruna bindiğinde İngilizler gelerek silah aramışlardır. İstanbul işgal altındadır ve İngiliz hâkimiyetindedir. Ancak bir şey bulamazlar. Tabii ki onlar gemiden ayrıldıktan sonra Atatürk ‘Bu ahmaklar demire güvenirler, çeliğe güvenirler, silaha güvenirler. Bunların güvendikleri tek şey budur. Bunlar hürriyet için ölümü göze almış bir milletin gücünü hiçbir zaman anlamazlar.’ der. Dolayısıyla Atatürk, biz Anadolu’ya silah göndermiyoruz ama Anadolu’ya biz aklımızı götürüyoruz. Biz idealimizi ve imanımızı götürüyoruz şeklinde aslında Türk milletinin her zaman varlığını muhafaza ettiği birtakım değerleri vurgular. Dolayısıyla gerek Çanakkale’de yaşanan gerek de Kûtü’l-Amâre’de yaşanan da budur. İngilizler Irak cephesini açtıktan sonra kolaylıkla kuzeye doğru ilerleyebileceklerini düşünürler ancak çok sert bir şekilde karşılanırlar. Hatta sonuçta da 13.000 asker, 5 generali esir olarak Osmanlı ordusuna teslim etmek zorunda kaldılar. Bu, kendilerine çok güvenen, özgüveni yüksek İngilizler için ciddi bir travmadır.”
Mağrurları dize getiren zafer…
Prof. Dr. Vahdettin Engin, konuşmasının devamında Kûtü’l-Amâre’de büyük bir yenilgi yaşayan İngilizlerin, bu sonuçla karşılaşmamak için her tür hileye başvurduğunu, Hintli Müslüman askerlerden Müslümanlar için önemli bir zat olan ve onun adıyla adlandırılan Selman-ı Pak yer adını gizlediklerini, bunun yerine buranın mitolojik dönemdeki ismi olan Ctesiphon’u kullandıklarını söyledi. Ancak bu ve daha başka hilelerin onların kuşatılmasına ve ağır bir yenilgi almasına mani olamadığını söyleyen Prof. Dr. Vahdettin Engin, savaş sonundaki müzakerelere ilişkin de şunları söyledi: “Kûtü’l-Amâre’de kuşatma altında bulunan İngilizler ise yarma hareketi yaparak kuşatmadan kurtulmak isterler ancak ne yaparlarsa başarı sağlayamazlar. Bunun üzerine artık teslim müzakereleri başlar. İngiltere’nin önerisi bütün mühimmatı Türklere bırakarak güneye çekilmek ve Türklere karşı savaşmamak ve 1 milyon sterlin vermek... Halil Paşa kabul etmez. İkinci müzakerede önerilen para 2 milyon sterline çıkarılır. Halil Paşa yine reddeder ve kayıtsız şartsız teslim olmalarını ister ve İngilizler kabul etmek zorunda kalır. Teslim tarihine kadar geçen sürede İngilizler ciddi kayıplar vermişlerdir. Özellikle güneyden gelen İngiliz birliklerinin vermiş oldukları kayıp 22 bindir. 29 Nisan’da teslim olurlar. 5 general, 481 subay, 13.300 asker, o mağrur İngiliz ordusu Türklere teslim olmak zorunda kalır. Böylece şehir Türklerin eline geçer. Aşağı yukarı bir sene sonra Bağdat düşecektir, ancak bu zaferle zaman kazanılmıştır ve söz konusu bir sene içerisinde İngiliz ordusu ciddi bir şekilde yıpranacaktır. Halil Paşa bu zaferden sonra Kut kahramanı olarak anılacaktır.”
Yoğun bir katılımla gerçekleşen program, katkı ve soruların ardından sona erdi.