FAKÜLTEMİZDE “ERMENİ İDDİALARI VE TARİHÎ GERÇEKLER” KONUŞULDU

Fakültemiz, Ermeni meselesi konusunda dünyaca ünlü tarihçi Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nu ağırladı. Çevrimiçi olarak düzenlenen konferansta Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Ermeni İddiaları ve Tarihî Gerçekler”i İngiliz, Fransız, Rus, Amerikan ve Türk belgelerine dayalı olarak anlattı. Büyük bir ilgi ile takip edilen program, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Topaloğlu’nun takdimi ile başladı.

Konuşmasına genel bir çerçeve çizerek başlayan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türk Ermeni halklarının tarih boyunca yan yana yaşayan iki halk olduğunu; ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra durumun değişmeye başladığını; İngiliz, Fransız ve Amerikan misyonerlerin Anadolu’da muhtelif vilayetlerde yabancı okullar açtıklarını ve bu okullarda özel olarak yetiştirilen Ermenileri örgütlemeye başladıklarını ve bu çerçevede Ermeni halkını Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırttıklarını söyledi. Bu süreçte Bursa, Urfa, Bitlis, Van gibi Anadolu’nun muhtelif vilayetlerinde planlı bir şekilde gerçekleştirilen örgütlenmeleri, kurulan Ermeni teşkilatları ve komiteleri, kaçak yollarla ülkeye sokulan silah ve cephaneleri gizli belgelere dayalı olarak ortaya koydu. Rus, İngiliz, Fransız, Amerikan ve İtalyanların, Ermenileri örgütlemesi, kışkırtması ve silahla teçhiz etmesinin, tamamen söz konusu ülkelerin Osmanlı Devleti’ni zaafa uğratmayı, emellerini bu yolla gerçekleştirmeyi düşündükleri ve planladıkları için olduğunu söyledi. Nitekim Osmanlı Devleti’nin en zorda olduğu savaş yıllarında Ermeni çetelerini harekete geçirdiklerini ve bu terör çetelerinin tüm Osmanlı coğrafyasında terör ve şiddet eylemlerine giriştiklerini belirtti. Bu eylemlerin vuku bulduğu sıralarda Osmanlı Devleti’nin Musul, Filistin, Kafkasya ve Çanakkale cephelerinde savaşmakta olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu “Bu esnada 21 bölgede Ermeni isyanı var. Bu isyanların yerleri, kesinlikle tesadüfi değil, özellikle kilit öneme sahip yerler seçilmiş ve bu yerlerde isyanlar çıkarılmıştır. Bu isyanların amacı, Osmanlı haberleşeme sistemi ile lojistiğini çökertmek, devletin cephelerle bağlantısını kesmektir.” dedi. Malum ülkelerin desteği, planlaması ile yürütülen bu isyan ve terör saldırılarında pek çok vilayette, yerleşim yerinde büyük tahribatların, yıkımların, ölümlerin, felaketlerin yaşandığını söyleyen Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, bunu Rusya’nın Paris Büyükelçisi Sazanof’un gizli yazışmalarına dayandırarak şöyle ortaya koydu: “Sazanof’un verdiği bilgilere göre sadece Van vilayetinde binlerce Türk hunharca öldürülmüş, oradaki ahali silah zoruyla Akdamar Kilisesinde toplanmış, kadın ve kızların ırzlarına geçilmiş, bu utanca dayanamayanlar intihar etmiştir. İşte Osmanlı Devleti, bu şartlar altında kendi kamu güvenliğini sağlamak için tehcire başvurmuş ve bu çerçevede gerekli tedbirleri alarak tehciri gerçekleştirmiştir. Tehcirin maksadı, devleti zaafa uğratan bu şiddet, terör ve isyanları önlemektir. Bu da meşru bir haktır.”

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, devletin almış olduğu tehcir kararı, tehcirin uygulanma şekli, bu süreçte alınan önlemler, tehcir edilenlerin ve daha sonra geri döndürülenlerin sayılarını da belgelere dayalı olarak dikkatlere sundu. Bu belgelere göre Osmanlı Devleti, 516.843 Ermeni nüfusu, kendi idaresi altındaki başka vilayetlere sevk etmiş, bunlardan 470.643’ünü sağ salim olarak öngörülen yerlere ulaştırmıştır. Devlet, bu nüfusu tek başına gelişi güzel değil, son derece planlı ve programlı bir şekilde jandarma refakatinde sevk etmiş, yanı sıra vilayetlere büyük miktarda paralar göndermiş ve bu para ile tehcir edilenlerin ihtiyaçlarını karşılamıştır. Tehcir sırasında çeşitli vilayetlerde Ermenilerin malına ve canına kast eden 1673 kişi tespit edilmiş, bunlar tutuklanmış, muhakeme edilmiş, bunlardan bazıları hapis, bazıları ise idam cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca devlet, 1918 yılında geri dönüş kanunu çıkarmış ve Ermenilerin, 1921 yılına kadar ülkeye dönüşlerini sağlamıştır. Tehcir ve sonraki dönüşleri yerli ve yabancı belgeler ile Boghos Nubar Paşa gibi Ermenilere dayandırarak somut bir şekilde ortaya koyan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Soykırım niyetinde olan bir devlet tüm bu emniyet tedbirlerini alır mı, yüksek miktarda harcamalar yapar mı, suça karışanları yargılayıp cezalandırır mı, daha sonra Anadolu ve Rumeli’ye tekrar dönüşlerini sağlar mı?” diye sordu. Ermeni iddianın kesinlikle doğru olmadığını, Türk milletinin asla bir soykırım yapmadığını söyledi. Ardından Türk milletine isnat edilen Ermeni yalanının kaynağı, çıkış noktası üzerinde durdu. Prof. Dr. Halaçoğlu, hayatını bu konuya vakfettiğini, Osmanlı arşivleri ile yabancı belgeleri taradığını, ancak tüm bu araştırmaları boyunca ne yabancı ne de yerli kaynaklarda Türklerin soykırım yaptıklarına dair tek bir belgeye rastlamadığını söyledi. Türklere isnat edilen bu yalanın Andonian adlı bir Ermeni’nin, Talat Paşa’nın imzasını taklit ederek üretmiş olduğu sahte bir kâğıt parçasına dayandırıldığını belirtti. Ayrıca bu sahte kâğıt parçasının kesinlikle Osmanlı yazışma usullerine uymadığını, dahası burada geçen bilgilerin de tamamen yanlış olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türk Tarih Kurumu Başkanı olduğu süre zarfında Ermeni konusunun halli için yaptığı uluslararası bilimsel çağrıları, toplantıları ve dahası bu süreçte tanık olduğu dikkate değer tecrübelerini de nakletti. Ermenilere, dünya bilim âlemine ve kamuoyuna yaptığı toplu mezar açma teklifi bunlardan biridir. Ancak bu noktada sadece Mardin’de bir yer gösterebildiklerini, orayı açtıklarını ve orada çıkan kemikleri ODTÜ’de incelettirdiklerini, fakat kemiklerin 2200 yıl öncesine ait olduğunu söyledi. Ayrıca 2005 yılında Türk Tarih Kurumu Başkanı iken Viyana’dan Prof. Feigl tarafından Türk ve Ermeni bilim adamlarından bir araştırma kurulu oluşturulduğunu söyleyen Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Beni Viyana’ya davet ettiler, gittim. Prof. Feigl bana dedi ki ‘100 belge siz verin, 100 belge de Ermeni tarafı versin. Bu belgeleri karşılıklı olarak değişelim, inceleyelim ve da sonra bir araya gelerek değerlendirelim.’ Ben de bunun üzerine ‘İlk belgelerden sonra ikinci bir 100’er belge daha değişelim ve inceleyelim.’ dedim.  Ancak 80 belge değişimini kabul ettiler. Bunun üzerine ilk 100 belgeyi gönderdim. Bu belgeler bizim ve yabancı ülke arşivlerinden elde edilen belgelerdi. Aradan 15 gün geçti. Prof. Feigl beni aradı: ‘Ermeniler verdiğiniz belgeleri okuyamıyorlar.’ dedi. Ben, söz konusu belgeleri onlar için transkribe edeceğimi, aktaracağımı söyledim. Bir 15 gün daha geçti. Prof. Feigl beni tekrar aradı. Bu sefer Ermenilerin bir talebini iletti: ‘Biz ancak Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu soykırımı kabul ederse masaya otururuz.’ Ben de bunun üzerine madem biz baştan bu yalanı kabul edeceğiz, o zaman biz neden toplantı yapacağız dedim ve tekliflerini tabii olarak kabul etmedim. Ermeni tarafı gerçekten korktuğu için, asıl hakikati belgelere dayalı olarak göreceklerini bildikleri için masadan kaçtılar. Prof. Feigl aslında Ermeni yanlısı bir profesördü. Ama Ermenilerin masadan kaçmaları üzerine beni aradı ve ‘Bu Ermeniler tamamen sahtekâr. Ben sizin ve Ermenilerin verdiği belgeleri bir kitap olarak Viyana’da yayımlayacağım.’ dedi ve gerçekten de dediği gibi o belgelerden oluşan kitabı yayımladı; kitabın girişinde de Ermenilerin nasıl masadan kaçtıklarını anlattı.” Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, şu hakikati ifade ederek sözlerini tamamladı: “Avrupa’nın, dünyanın bize karşı kesin, değişmez bir önyargısı var. Konuya asla ilmî açıdan bakmak istemiyorlar. Onların niyeti Ermeni meselesinin çözülmesi değildir. Bu meselenin çözülmesini asla istemiyorlar. Bunu, kendi maksatları istikametinde siyasi bir mesele olarak kullanmak istiyorlar. Ermenileri dün olduğu gibi bugün de kullanıyorlar. Bundan dolayıdır ki Hrant Dink öldürülmeden on beş gün önce bu gerçeği şöyle ifade etti: ‘Asıl bizden özür dilemesi gereken, bizi kullanan İngilizler ve Fransızlardır.’”

Konuşmanın ardından sorulara geçildi. Üç saati aşkın devam eden program soruların cevaplanması ile sona erdi.
Ek Resimler
Bu içerik 28.04.2021 tarihinde yayınlandı ve toplam 626 kez okundu.