S
FAKÜLTEMİZDE “101. YILINDA İSTİKLAL MARŞIMIZ VE MEHMET AKİF ERSOY” KONUŞULDU
Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstiklal Marşımızın kabul edilişinin 101. yılını, Mart ayında düzenlediği “İstiklal Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy” adlı ikinci konferansıyla andı. Konferansın konuğu, 29 Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Abdullah Uçman’dı. Çevrim içi olarak gerçekleştirilen program Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları, şehitlerimiz ve gazilerimizin aziz hatıraları için saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın okunması ile başladı. Programın başında Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Topaloğlu kısa bir açılış konuşması yaptı.
Millî Mücadele Sürecinde İstiklal Şairi
İstiklal Marşımızın, Türk milletinin ölüm kalım mücadelesini verdiği Millî Mücadele yıllarının eseri olduğunu belirterek sözlerine başlayan Prof. Dr. Abdullah Uçman, Millî Mücadele’yi tam manasıyla anlamdan İstiklal Marşımızın ifade ettiği ruhu da anlamanın mümkün olmadığını söyledi: “Çünkü İstiklal Marşı Millî Mücadele’yi başlatan ve yürütenlerin iradesiyle ve o mücadele devam ederken ortaya çıkmış abidevi bir eserdir. Mehmet Akif, Millî Mücadele’nin başladığı daha ilk günden itibaren fiilen bu mücadeleye katılmış, bir taraftan o sırada çıkan Sebilürreşat’a yazdığı yazılarında, diğer taraftan Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde cami kürsülerinde yaptığı konuşmalarla Anadolu halkına Türk milletinin düşman işgali altında yaşamasının asla mümkün olamayacağını, vatanımızı istila eden düşman karşısında tek vücut hâlinde birleşmeyi hem millî hem hisler bakımından hem de dinen farz olduğunu anlatmaya çalışmıştır.”
Prof. Dr. Abdullah Uçman, Osmanlı Devleti’nin beş asırlık payitahtı İstanbul’un fiilen işgal edilince eli kalem tutan bir grup vatanperver aydınla beraber Mehmet Akif’in de işgal altındaki şehirde yapacak fazla bir şey olmadığı kanaati ile Millî Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçmeye karar verdiğini söyledi: “10 Nisan sabahı oğlu Emin ve Ali Şükrü Bey’le birlikte İstanbul’dan ayrılan Mehmet Akif, meşakkatli bir yolculuktan sonra İnebolu üzerinden 24 Nisan’da Ankara’ya ulaşır. Mustafa Kemal Paşa’nın teklifiyle Burdur mebusu seçilen Akif, halkı aydınlatmak üzere oğlu Emin ile önce Eskişehir’e, oradan Burdur’a gider. Burada kendini hasretle, muhabbetle bağırlarına basan Burdur halkına da vaaz ve nasihat eder. Bir süre sonra ise Kastamonu’ya gider, irşat vazifesine orada devam eder. Nasrullah Camiinde yaklaşık iki saat süren meşhur konuşmasını yapar. Mehmet Akif burada düşmana karşı cihat etmenin farz olduğunu bildiren ayetleri okuduktan sonra cemaate ana hatlarıyla şunları söyler: ‘Düşmandan asla dost olmaz. Halk arasında yaygın İngiliz adaleti, Fransız hamiyeti, Alman dehası, İtalyan terakkiyatı gibi sözler birer aldatmacadan ibarettir. Sık sık vicdan hürriyetinden bahseden Avrupalılar aslında dünyanın en mutaassıp cemaatidir. Müslümanların en büyük düşmanı fitne, fesat ve nifaktır. Bunun için ilk önce yapılacak şey, aramıza şu veya bu şekilde sokulan fitne ve fesadı ortadan kaldırmaktır. Düşman bizden sadece vatanımızı değil; başımızı, boynumuzu, hayatımızı, namusumuzu, bayrağımızı, devletimizi, dinimizi ve imanımızı istiyor. Bunun için aklımızı başımıza almanın zamanı çoktan gelmiştir. Çünkü artık çekilip gitmek üzere arkamızda bir karış bile toprağımız kalmamıştır. Yeis ve ümitsizlik dinimizde küfürle bir tutulmuştur. Bunun için Müslümanlar önce azimle, sonra tevekkülle memurdur. Yeise kapılmadan çalışan bir Müslüman için aşılamayacak hiçbir engel, varılmayacak hiçbir gaye yoktur. Ecdadımızın kanları ve canları pahasına bize miras bıraktığı vatan toprakları düşman çizmeleri altında inlerken eli kolu bağlı bir vaziyette oturmak Müslümanlığa asla yakışmaz.’”
Üstün Meziyetlerin Aynası Bir Marş
Prof. Dr. Abdullah Uçman, Millî Mücadele’nin ruhundan doğan bu marşın Türk milletinin üstün meziyetleri ve değerlerini içerdiğini ve bunları marşın her bir kıtasında görüldüğünü söyledi. Buna göre marşın ilk kıtası, korku karşısında cesareti, ikinci kıtası vesayet karşısında bağımsızlık ve istiklali, üçüncü kıtası kölelik ve baskı karşısında hürriyeti, dördüncü kıtası emperyalist Batı medeniyeti karşısında maneviyatı, beşinci kıtası ümitsizlik karşısında iyimserlik ve ümidi, altıncı kıtası toprak karşısında vatan ve yurt bilincini, yedinci kıtası bencillik karşısında fedakârlığı, sekizinci kıtası baskı karşısında şehadetin temeli olan ezanı, dokuzuncu kıtası dünyalık karşısında aşkınlığı ve son kıtası da sömürgecilik karşısında istiklalin sembolü olan bayrak ve hilali simgelenmektedir. “Bu manzume ile Türk milleti var olma azmini ve iradesini yeniden kazanmıştır. Ancak bu marş yazıldığı kara günleri değil, aynı zamanda Türk millî varlığının üstün meziyetlerini de en veciz şekilde yansıtan bir ayna gibidir. İstiklal Marşımızın ifade ettiği en üstün değerler istiklal, yani bağımsızlık, hak, iman, vatan ve İslamiyet’tir. Bu değerler toplumumuzda dün olduğu gibi bugün ve yarın da varlığını devam ettirecektir.”
Konuşmasının sonuna doğru Mehmet Akif’in kimi özelliklerine de temas eden Prof. Dr. Abdullah Uçman “Mehmet Akif, önce inanmış, tek kelimeyle samimi bir şahsiyettir. Kim ne derse desin onun hayatında da eserlerinde de riyakârlıktan eser yoktur. Son devir Türk edebiyatında şahsiyeti ile eserleri arasında tezat bulunmayan belki de tek kişi odur. Türk tarihinin yetiştirdiği müstesna isimlerden biri olan Mehmet Akif, sadece bir şair değil, ülkemizde benzerine az rastlanan bir fikir ve dava adamı, aynı zamanda özü sözüne uygun bir ahlak ve fazilet abidesidir.” dedi.
Son derece yoğun bir katılım ve ilgi ile takip edilen program, soru ve katkıların ardından sona erdi.